Et Tüketiminin Etkileri, Alternatifleri ve Veganlık

Tarih: 11 Eylül 2021

Küresel ısınmanın ve çevre kirliliğinin artık sadece bir kavram olarak kalmadığı, etkilerinin yaşamımızda bile gözlenebildiği bir zamandayız. Bu durumun halk arasında yaygın olarak bilinen sebepleri arasında; araçların egzozları, kesilen ağaçlar ve deodorantlar olsa da insanların yeme alışkanlığının etkisi göz ardı edilmekte. Peki bu nasıl mümkün olabiliyor ve bunun önüne geçmek için neler yapabiliriz?

Dünyada pek çok ülkenin yemek kültüründe hayvansal gıdalar önemli bir yer tutmaktadır. Asırlar önce insanlar bitkilerin sağladığı besinlerin; kuraklık, fırtınalar ve afetler yüzünden süreklilik sağlayamaması sonucu hayvanlardan besin kaynağı olarak faydalanmışlardır. Doğada değişiklik yapıldığında, doğa kendini dengelemek için bazı önlemler alır. Tıpkı insanların tarıma ve hayvancılığa başlamasıyla eskiden açlığın sebep olduğu ölümlerin yerini besi hayvanlarından kapılan hastalıkların alması gibi. [1]

Yıllar içinde et yememize, tarım yapmamıza, çıkardığımız yangınlara ve daha nicelerine karşı koymaya çalışmış, çareler geliştirmiş doğa; henüz sanayileşmiş et üretimimizle başa çıkamıyor. Her geçen gün artan et ihtiyacını karşılayabilmek adına, endüstriyel et üreticileri acımasız yollara başvuruyor. Hayvanlar; daha hızlı bir şekilde daha fazla et verebilsin diye kıpırdayamayacakları alanlara sıkıştırılıp strese sokulurken, zorlanmış oldukları yaşam biçiminden kaynaklanan hastalıklardan kaçınmaları için ise yemlerine sağlıksız miktarlarda antibiyotikler katılıyor. Yedirilen antibiyotikler kısa vadede faydalı olarak gözükse de uzun vadede antibiyotiğe karşı daha dirençli bakteriler oluşmasına sebep oluyor. Bu üretim süreçlerinin ardından da bu sağlıksız hayvanlar baharatlandırılıp, işlenip tabağımıza sunuluyor.

Bu doğal olmayan yollarla bize ulaşan etin sağlıksız olduğu tahmin edilebilirken yapılan araştırmalar da bunu doğrulayacak nitelikte. İşlenmiş et kolorektal kanseri ve mide kanseri riskini arttırırken, aynı zamanda damarlarda ve organlarda yağlanmaya da yol açabilir. Özellikle kırmızı etin fazla tüketilmesi, kolesterolün yükselmesine sebep olabilir. Bu şekilde söylenildiğinde kulağa uzak gelse de, her yıl kanserden ölen 200 kişiden birinin hastalık sebebinin "işlenmiş et tüketimi" olduğundan şüphelenilmektedir.[2] Araştırmalar, günde 24 gr işlenmiş et tüketen yüz kişiden dokuzunun risk altında olduğunu göstermektedir.[3]

İşlenmiş etin tek zararı sağlığımıza değil, aynı zamanda da çevremize. Bildiğiniz üzere besi hayvanları da su ve besin tüketmektedir. 600 kg ağırlığındaki ortalama verimli bir inek kesilebileceği yaşa gelene kadar en az 13140 kg buğday, mısır vb. tüketmektedir.[4] Bu besinlerden bir kg üretmek için ortalama 800 litre su gerekmektedir.[5] Bu tarım alanı ihtiyacını karşılamak için ise pek çok orman ve verimli tarım arazisi sadece endüstriyel besin elde etme uğruna verimsizleştirilip yok edilmektedir. Ayıca ortalama bir inek günde 150 litre su tüketir.[6] Üstelik bu kadar kaynak tüketip etten aldığımız verim total kalorinin sadece %18'idir.[7] Bu da demektir ki yüz kişinin ihtiyacını karşılayabilecek besinle sadece on sekiz kişiyi besliyoruz. Mevcut hesaplamalara göre et endüstrisine harcanan kaynaklarla 3.5 milyon insanın daha su ve beslenme ihtiyacını karşılayabilirdik.[8] Maalesef et endüstrisinin tek kötü tarafı da bu değil; aynı zamanda da küresel ısınmaya sebep oluyor.[9]

Sonuç olarak yaptığımızı, görece gelişmiş ülkelerdeki insanların daha keyifli yemek yiyebilmesi için o besinlere ihtiyacı olan insanların elinden alıp hayvanlara vermek olarak tanımlayabiliriz. Bunun uğruna da su kaynaklarımızı ve verimli arazilerimizi kaybediyoruz. Oldukça kötü bir takas.

İşlenmiş etin kötü olduğunu biliyoruz, organik üretimin ise organikliği her zaman sorgulanıyor. Son dönemlerde yükselişte olan vejetaryen/veganlığın et tüketmeksizin de sağlıklı beslenebilmek için bir alternatif sunuyor. Veganlık, sık sık vejetaryenlik ile aynı

anlamda kullanılsa da veganlık hayvansal ürünleri tamamen reddeder. Bunun temelinde etik ilkeler yer alırken, hayvanların yaşadığı koşulları ve haklarının durumlarını eleştirirler. Çevre, sağlık gibi konular ise etik temeline çatı olmaktadır. Yani veganlık aslında bir diyet çeşidinden çok etik bir duruşu ve tavrı temsil etmektedir. Sadece çevreyi korumak için vegan olunmaz, ama bu tutum ek bir amaç olarak yer alabilir.

Sağlık için veganlık ise tartışmalı bir konudur, çok çeşitli besinler tüketildiğinde diyet sağlıklı olsa da bunu belirlemek için bu konuda insanlar genelde tek başlarına yetersiz kalmaktadır. Bu gibi durumlarda ve özellikle veganlığa geçişte mutlaka diyetisyenlerle uygun bir beslenme planı çıkarılmalıdır. Özetle, her diyet çeşidinde olduğu gibi vegan beslenerek de sağlıklı olmayı garantileyemeyiz.

Tüm bu sebeplerden dolayı bilim insanları et endüstrisine yeni bir gelecek yaratmaya çalışıyor. Bunlardan ikisi, yapay et ve vegan et. Yapay etler laboratuvarda bir et hücresinin çoğaltılması yoluyla oluşturulmaktadır. Vegan ya da vejetaryen sayılmamakla beraber, tükettiği kaynakların %80 daha az olması sebebiyle daha sürdürülebilirdir ve hiçbir canlı öldürülmediği için etik açıdan daha doğru hissettirmektedir. Besleyicilikleri ve yağ oranı da ayarlanabildiği için normal ete göre daha besleyici ve sağlıklı olma potansiyeline sahiptir[10][11] Diğer bir alternatif ise vegan etler. Yapay etlerden farklı olarak bitkilerden üretiliyor ve et tadı vermesi için de etten gen alınıp bu bitkilere ekleniyor. Pazara çıkmış bu et türünün ise iki büyük firması bulunmakta ve tüketiciden talep görüyor. Fakat bu etler de bazı diyetisyenler tarafından önerilmiyor çünkü bu etlerin ne gibi sonuçlara yol açacağını görmek için daha fazla zaman gerekiyor.

Sonuç olarak veganlık ve et alternatifleri çevreyi korumamıza yardımcı olmalarıyla beraber, sağlığımız için yeterli ya da güvenli olmayabilirler. Bu durumda yapabileceğimiz en faydalı eylem, et tüketimimizi azaltıp bütünsel bitkisel beslenmeyi (whole plant-based diet) günlük yaşamımıza taşımaktır. Et tüketileceği zaman ise kırmızı et yerine balık, beyaz et veya gri et öncelikli olarak tercih edilmeli, böylece kalp sağlığı olabildiğince korunmalıdır. Şehir hayatında bunu uygulamak zor olsa da en azından aldığımız et ürünlerinin kaynağı araştırılmalıdır.

İyi haber; yeni uygulamalar da var. Bu projelerle etlerin insanların ihtiyaçlarına göre temin etmesini sağlayan siteler kuruluyor. Böylelikle et israfının önüne geçilmesi hedefleniyor. Başka bir uygulama ise etsiz pazartesi. Pek çok insanın katıldığı bu projede pazartesi günleri et tüketilmiyor ve bu ufak değişim bile çevreye verilen zararın azalmasını sağlıyor. Bu gibi örneklerle bireylerin günlük hayatında değiştireceği en küçük alışkanlık, çevreyi ve sağlığımızı korumamızda bize yardımcı olacaktır.

Yazar: Zeynep Kardelen Öztürk

Kaynakça

[1]: https://digitalcommons.unl.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1186&context=nebanthro
[2]: https://ourworldindata.org/cancer
[3]: https://science.sciencemag.org/content/361/6399/eaam5324
[4]: https://www.daf.qld.gov.au/business-priorities/agriculture/animals/dairy/nutrition-lactating-cows/feed-intake
[5]: http://www.unesco.org/new/fileadmin/MULTIMEDIA/FIELD/Venice/pdf/special_events/bozza_scheda_DOW04_1.0.pdf
[6]: https://www.canr.msu.edu/news/drinking_water_for_dairy_cattle_part_1
[7]: https://science.sciencemag.org/content/360/6392/987
[8]: http://iopscience.iop.org/article/10.1088/1748-9326/8/3/034015
[9]: https://science.sciencemag.org/content/360/6392/987
[10]: https://www.nbcnews.com/news/us-news/fake-meat-better-you-or-environment-n1065231
[11]: https://sentientmedia.org/lab-grown-meat/